Sozcu gazetesi ile soylesimiz…

Kanada Folk Müzik Ödülleri’nde ve Kanada Bağımsız Müzik Ödülleri’nde ‘En İyi Dünya Grubu’ ünvanlarını alan Minor Empire, yeni albümü ‘Uprooted’ ile yine kulakların pasını siliyor! Kanada’da olmalarına rağmen, türküleri özlerine ve kendilerine has bir biçimde yorumlayan grup, bu kez köklerinden koparılanların hikayesini anlatıyor. Türkiye için ‘Gidip de ulaşamadığımız bir evin hayali gibi’ diyen yYapımcı/gitarist/besteci Ozan Boz ve vokalist/besteci Özgü Özman ile yeni albüm Unprooted’ı konuştuk…

Sercan MERİÇ

Kültür Sanat14 Nisan 2018 – 11:50

Uprooted’un da isim hikayesini öğrenmek isterim. Bir sürgünlük, kökten sökülme temasını işliyorsunuz. Bir yandan da canlı performanslarınız Türkiye’de heyecanla bekleniyor. Bu kökünden sökülme hissini anlatabilir misiniz?
Ozan Boz: Geçtiğimiz 6-7 yıl gözümüzün önünde insanlar topraklarından koparıldılar, hayattan koparıldılar, çocukluklarından, gençliklerinden… Kimi zaman birer birer, kimi zaman yüzer yüzer. Kimi protesto ederken, kimi okul otobüsünü beklerken, kimi dolmuşla okuldan anne babasının yanına giderken…Ülke birdenbire hayat dolu insanların hayatta kalma mücadelesi verdiği bir ülke haline geldi. Bu insanların hayalleri vardı, umutları, idealleri vardı, evlerinde oturup ölümü bekleyen insanlar değillerdi, ve yok oldular. Bizler ise tesadüfen hayatta kalmanın suçluluğu içinde dünyadan nefret ettik. Ertesi gün güneşin doğusunu izledik ve dünyaya gene aşık olduk. Bu albümü yazarken işte o yok olmakla tutunmak arasındaki incecik çizgideydik, aşk ve nefret arasında gidip geldiğimiz gibi umut ve yenilgi arasında da gidip geldik. O ince çizgide dururken dünyanın her yerinde nasıl bir tutunma savaşı verildiğini de çok net görüyorsunuz. Kanada’da, Amerika’da burnumuzun dibinde yerliler varoluş savaşı veriyorlar. Aslında yerliler o savaşı bütün dünya için veriyorlar da, günlük hayatın pırıltıları içinde şuurunu kaybetmiş kitleler bunu göremeyecek kadar kör. Standing Rock’da yerliler petrol endüstrisine karşı ayaklandı ve devlet ordusunu gönderdi. Amerikan halkının ordusu, petrol endüstrisinin koruyucusu olarak yerlilere karşı silah çekti. Bu dünyanın geldiği son nokta… Topraklarımız, suyumuz, havamız petrol ve gmo endüstrilerinin işgali altında. Toprağa derin ve kutsal kökler salmış olanlar bunun farkında ve müthiş bir tutunma mücadelesi veriyorlar.

Albümün ilk parçası Dünya, ikincisi ise Yurtsuz… Haymatlos durumunu anlatıyor biraz da. Dünyanın da kaotik hali mi buna sebep?
Özgü Özman: Sanki… Dünya kötüleri silkeleyip üstünden atma gibi bir mekanizma geliştirse mesela, kendini sevenlerin tutunabileceği…Yurtsuz kalmayız, kalmak da istemeyiz, değil mi?

‘TÜRKİYE’DEN ÇIKMIŞ EN ETKİLEYİCİ YORUMCU ERKAN OĞUR’

Erkan Oğur’dan etkilendiğinizi söylemiştiniz. Nasıl bir etkiydi bu?
Özgü Özman: Erkan Oğur’u dinlemiş olup da etkilenmeyen var mıdır (Gülüyor). Müziğe yaklaşımı o kadar gerçek ve doğal, bir o kadar da kendine özgü. İlk duyduğumda Türkiye’den çıkmış en sıcak, en özgün, en etkileyici yorumcu olduğunu düşünmüştüm, hala da öyle düşünürüm.

minorempire-bultenimaj2

Parçaları kendi tarzınızca kaydederken, anadilden kaynaklı siz duyguyu daha çok hissediyorsunuzdur muhtemelen. Yabancı müzisyenler ya da yurtdışında sahne aldığınızda yabancı dinleyiciler neler hissediyor?
Özgü Özman: Kayda başlayana kadar müzisyenlere sözlerin çevirisini vermiyoruz. Önce biz parçanın ruhunu ifade eden bir vizyon geliştiriyoruz. O parçanın evrenine, seslerine, dinamiklerine, aranjman seyahatine karar veriyoruz. Bunu dokumente eden bir demo hazırlıyoruz ve müzisyenlerle bu evren içinde iletişim kuruyoruz. Tam kayıt öncesi de sözlerin çevirisinden ve parçaya ilham veren olaylardan bahsediyoruz. O şekilde ilk tepkilerini kayıt altına alabiliyoruz. Ve o aşamada teknik her şey yerleşmiş olduğu için dikkatlerini dağıtacak bir şey de olmuyor, tek yapmaları gereken hislerini aktarmak. Ozan da yapımcı olarak aradığı aciliyet hissini yakalamış oluyor.

Konserler nasıl geçiyor?
Özgü Özman: Konser dinleyicilerine gelince, ben her parçanın sözlerini, türkü olsun, kendi bestemiz olsun, İngilizce şiirlere çeviriyorum, ve parçaya başlamadan önce paylaşıyorum. O şekilde aramızdaki dil engelini minimuma indiriyoruz. Ama benim vokalist olarak kişisel görüşüm, müzikte anlatmak istediğinin bir çoğunu tonunla ve dinamiklerle anlatıyorsun, sözlerin kelime kelime anlaşılması çok önemli değil. Geçen yaz mesela, Kanada’nın kuzeyinde bir kulüpte çaldık. Çok kısa bir setti, çok iletişim kurmadım ve sözlerin çevirisini anlatmadım. Sahneden iner inmez kadının biri hüngür hüngür ağlayarak boynuma sarıldı ve “Bütün kederini ve kızgınlığını yüreğimin en derin yerinde hissettim” dedi. Daha sonra öğrendim ki Kanada’nın yerlilerindenmiş. Müzik çok güçlü bir dil, onu vücudunuzun bir uzantısı gibi kullanınca hiç ummadığınız insanlara dokunabiliyorsunuz.

‘TÜRKİYE ULAŞAMADIĞIMIZ BİR EVİN HAYALİ GİBİ’

Kanada’dan bakınca Türkiye nasıl gözüküyor?
Ozan Boz: Dünya haberlerini takip eden sıradan bir Kanadalı’ya dünyadan kopup tek başına uzaya savrulmuş bir ülke gibi görünüyor. Muhafazakar bir Kanadalı’ya yeryüzünde önemi olmayan bir ülke gibi görünüyor. Sanatçı bir Kanadalı’ya değişik hayatların iç içe girdiği egzotik, heyecan verici bir ülke gibi görünüyor. Bizlere ise gidip gidip de ulaşamadığımız bir evin hayali gibi…

minorempire-bultenimaj4

Türkiye’nin şu anki, toplumsal ve politik hali sizin üretiminize nasıl etki yapıyor?
Ozan Boz: Türkiye anavatanımız, uzaklarda yaşamak çok birşey farkettirmiyor, gündem bizi nereye gidersek gidelim içine çekiyor. Hislerimiz şüphesiz ürettiklerimize de birebir yansıyor. Tedirginliğimiz, isyanımız, mücadelemiz, yenilgilerimiz, kıpırdanışlarımız… Bütün bunlar yeni albüme kendini ölüm ve doğum teması olarak taşıdı.‘POPÜLER PİYASADA TEMBELLİK SÖZ KONUSU’

Türkiye’de sözlü kültürü, türküleri, halkın bağrından çıkan zenginlikleri temsil edenler arasında bir farklılık oluşuyor gibi… Bir yanda yurtdışına bu zenginlikleri yansıtanlar var. Sizin de içinde bulunduğunuz bu isimler, Anadolu’nun özüne daha rahat eğilebiliyorlar. Bir yandan da Anadolu’ya ait olduğu söylenilen ancak estetik değeri tartışmalı bir piyasa var. Bu konudaki fikirleriniz nedir?
Ozan Boz: Popüler piyasada tembellik ve koy-gitsinlik söz konusu ne yazık ki; her şey seri üretim ve seri tüketim şeklinde işliyor. Aynı şeyin milyon kopyasını yapıp farklı ambalajlarda sunuyorlar ve dinleyici ne olduğunu anlamadan tüketip bir sonrakini bekliyor. Şu ana kadar dinleyici üstünde denenmemiş, orijinal bir şeyler yaptıysanız, bu piyasa aracılığı ile büyük kitlelere ulaşmanız söz konusu değil. Bu şekilde ne sektör gelişiyor, ne dinleyici zevki. Güçlü bir sektör için müziğin ileri gitmesi gerek, sınırların zorlanması gerek.

Grubun ismi neden Minor Empire?
Ozan Boz: Coğrafya olarak Asya Minor’e bir referans var, minör akorlara bir referans var. Ama en önemlisi kendi kendinin efendisi olarak yaşayan insan grubuna referans var. Bizim müziğe yaklaşımımız biraz öyle, başkalarının direttiği kurallara aldırmıyoruz, kendi kurallarımız var.

‘TÜRKÜLER EN BÜYÜK HAZİNELERDEN’

Minor Empire için birisi eksisözlük’te, “Türküyü köyden şehire sokmuşlar resmen”… Kentlerde artık kalabalık, kaotik süreçler, daha rafine sanat alanlarına yönlendiriyor insanları. Sizin bu kadar sevilmenizin nedeni bu olabilir mi?
Özgü Özman: Türküler şehre gireli bayağı bir zaman oldu aslında, ama eğilip bükülerek girdiler. Batı müziğinin içinde süs olarak kullanıldılar. Ya da şehrin yer altlarına girebilmek için arabesk oldular, fantezi oldular. Türküler şehirde kendileri olarak var olamadılar. Biz bunun farkındayız. Türküleri şehre getirirken Batı müziği ile kafa kafaya var olacak şekilde getirmeye çalışıyoruz. Bunu büyük emek ve özenle yapıyoruz. Bir türküyü sadece repertuvar olsun diye çalıp geçmiyoruz. Bizim için şehirde varabileceği en son noktaya götürüyoruz. Bence dinleyici bunu anlıyor ve takdir ediyor.

minorempire-bultenimaj3

Batıda doğu tınılarıyla birçok eser üretiliyor. Ancak dil genelde İngilizce oluyor. Siz nasıl seçtiniz Türkçe ilerlemeyi?
Özgü Özman: Türküler üstüne çalışmayı seçince o karar kendiliğinden geldi (Gülüyor). Ama müziğe ilk adımımız bizim de İngilizce bestelerimizden oluşan bir proje ile oldu ve hala o besteleri bir albüm yapmak istiyorum. İnsanın ana dili ile ilişkisi farklı, beklentileri yüksek, toleransı düşük oluyor, en azından benim için durum böyle idi. Uzun zaman önce kendimi Türkçe söz yazamayacağıma inandırdım. Yazdıklarım hep kulağıma yanlış geldi. Denemeyi bıraktım ve yıllarca İngilizce söz yazdım, çok çabuk kendime ait bir tarz geliştirdim ve çok zevk alarak yazdım. Sanırım bu arada beynimin arkasında bir yerlerde ana dilim ile ilgili bir şeyler çözüldü, ve yeni albüm için Türkçe yazmayı denediğimde çok keyif ve tatmin alarak yazdım. Şimdi biliyorum ki insanın kendine karşı biraz sabırlı olması lazım, bazı şeyleri beynin bir yerine park edip yoluna devam edince, beyin çaktırmadan çaresine bakıyor.

Birçok bilindik türküye iki albümde de yer verdiniz. Nasıl seçiyorsunuz şarkıları?
Özgü Özman: Genelde kişisel bağ kurabildiğim, yüreğimde bir yerlere dokunan türküleri seçiyorum. Sonra Ozan benim seçtiklerim üstünden gidiyor ve kafasında bir vizyon, bir sound canlandıranlarla devam ediyor. Türküler bu coğrafyanın en büyük hazinelerinden, aynı zamanda evrensel değerleri de müthiş yüksek, üstlerinde çalışırken büyük bir sevgi ve tutku ile çalışıyoruz.