Minor Empire, Toronto’da yaşayan Ozan Boz ve Özgü Özman’in enfes bir projesi. Yarattıkları benzersiz tını ile büyük beğeni toplayıp Kanada Folk Müzik Ödülleri’nde ve Kanada Bağımsız Müzik Ödülleri’nde “En İyi Dünya Grubu” ünvanlarını alan Minor Empire’ı Özgü Özman’dan dinliyoruz.
Kanada Folk Müzik Ödülleri’nde ve Kanada Bağımsız Müzik Ödülleri’nde “En İyi Dünya Grubu” seçilmek nasıl bir deneyimdi?
Ödül töreninin olduğu gece salona girerken ayağımı burktum ve ismimiz anons edildiğinde ayağımda bir buz torbası ile oturuyordum. Maalesef sahneye çıkamadım, o yüzden biraz garip bir duyguydu. Bağımsız Dünya Müzik ödülleri sanırım üç ay sonraydı; yeni yeni tekrar yürümeye başlamıştım ve bu kez törene giderken önümden başka hiçbir yere bakmadım. Ama ismimiz anons edildiğinde biz hala yoldaydık ve törene geç kaldık, o da garip bir duyguydu 🙂 Şu anda ödülleri umursamıyorum ve sadece ayağıma bir şey olmasın istiyorum. Şaka bir yana, ödüller güzel ama bizim için başarının ölçütü kafamızda canlandırdığımız vizyonu gerçekleştirip gerçekleştiremediğimiz.
Albümünüz Uprooted, ABD’de Bağımsız Müzik Ödülleri’ne (IMA : Independent Music Awards) “Dünya Albümü” ve “Dünya Müziği Yapımcısı” kategorilerinde aday gösterildi. Uprooted’ın özellikle de Kuzey Amerika’da gördüğü ilgiyi neye bağlıyorsunuz?
Uprooted oldukça progresif bir albüm oldu, Ozan’ın yapımcı olarak muhteşem bir iş çıkardığını düşünüyorum. Kategorize edilmesi zor. Dünya müziği diyemezsiniz, rock diyemezsiniz, folk diyemezsiniz, caz diyemezsiniz… Avant-garde ve deneysel şeklinde tanımlayanlar daha yakınlar. İçinde çok emek ve fikir var. İçerik açısından çok zengin, yenilikçi ve alışılmadık. Bir çok açıdan müziğin sınırlarını zorlayan ve ileri götüren bir albüm oldu. Ben Kuzey Amerika’daki başarısını bunlara bağlıyorum.
Sahne aldığınız coğrafyada Türkçe müzik icra ederken aldığınız tepkiler nasıl? Konserlerde seyirciler müziğinizin içine hemen girebiliyorlar mı?
Evet, kesinlikle. Konserler pür dikkat izleniyor. Üstelik konser sonralarında sordukları sorulardan anlıyorum ki, her ayrıntıya dikkat etmişler. Ben genelde parçaların başında, gerek kendi bestelerimiz gerek türküler olsun, sözleri çeviriyorum. Ama çevirmediğim zamanlarda bile istediğimiz ruh halinin içine giriyorlar. Müziğe yaklaşımları özgür ve değişime uğramaya açıklar. Yaptıkları tespitler de genelde çok yerinde oluyor.
Batı ülkelerinde Batı müziğini icra etmemek de önemli bir tercih. Bir müzisyen olarak müzikal yolculuğunuzda takip ettiğiniz bu eklektik yolun sizi nerelere götürmesini arzuluyorsunuz?
Aslında yaptığımız müziğin Batı elementleri oldukça yoğun, sadece Batı müziği dinleyen insanlar da zevkle ve ilgiyle dinliyorlar. Müziğe bir formül ile yaklaşmıyoruz, kendimizi ifade edecek bir dil olarak görüyoruz. Müziğin evrensel iletişim gücüne çok inanıyoruz. Müzik endüstrisinin dinamikleri her gün değişiyor ve dinleyici ile aranızdaki kapılar sürekli tutulmaya çalışılıyor; ama ben bu müziğe ihtiyacı olanların bizi bir şekilde bulacağına inanıyorum, bugüne kadar öyle oldu.
Uprooted sonrası yeni çalışmalara dair planlarınız neler?
Geçtiğimiz ay bir Türkiye turnesine çıktık. İzmir, İstanbul, Eskişehir ve Ankara’da çaldık ve çok da iyi geçti. Yakında Kanada ve ABD’de konserlerimiz olacak. Ozan da ben de üretmek için izole olma ihtiyacı duyan insanlarız, günlük hayattan kendimizi tamamen ayırmamız gerekiyor. Albüm yazma ve kaydetme sürecimiz her iki albüm için de üç yıl oldu. Bir hayli detaylı ve izole çalışıyoruz. Mesela Uprooted’i yazıp kaydederken konser planlarımızı rafa kaldırdık ve albüm bitene kadar turne yapmama kararı aldık. Bir müzisyen/grup için çok alışılmadık ve riskli bir karar, ama bizim için başka türlüsü söz konusu değildi. O yüzden konser süreci bitene kadar bir sonraki projeye başlamayacağımıza eminim. Aklınızda neler var derseniz, sadece ses ve bir enstrümanlı bir albüm düşünüyoruz. Ayrıca Ozan’ın uluslararası gitar projesi de var. Bir de ilk İngilizce bestelerimizi elden geçirip Uprooted’daki sound ve aranjman stili ile kaydedeceğiz.